ALBERT CAMUS‟UN “VEBA” ROMANI BAĞLAMINDA SALGIN DÖNEMLERĠNĠN SÖYLEM ANALĠZĠ

Prof. Dr.Abdullah Kızılcık 2024-02-06

ALBERT CAMUS‟UN “VEBA” ROMANI BAĞLAMINDA SALGIN DÖNEMLERĠNĠN SÖYLEM ANALĠZĠ

Özet Söylem, en genel tanımıyla, bir durum ya da eylemin dilsel ya da yazınsal ifadesidir. “Verici” ve “alıcı”nın olduğu iki taraf arasında irtibatı sağlayan söylem, Michael Foucault‟a göre gücün, düzeni sağlamak için baĢvurduğu en önemli araçlardan biridir. Foucault‟a göre söylem güçtür ve gücün pratiklerini yayma aracıdır. Dolayısıyla söylemleri üreten de gücü elinde bulundurandır ve gücün pratiklerini haklı gerekçelere dayandırma çabası üzerine kurulur. Özellikle kriz ve kaos dönemlerinde iktidar, düzeni korumaya yönelik söylemler üretirken aynı zamanda siyasi, ideolojik, dini, kültürel vb. birçok yanlı söylemler de üretilir. Yanlı söylemler çoğunlukla komplo teorilerine dayanır ve kaos durumlarında bireyler üzerinde psikolojik baskı kurarak moral çöküntü yaĢatma ve kaostan fayda çıkarma esasına dayanır. Bu yüzden böyle durumlarda iktidar bir yandan düzenin korunmasına yönelik söylemler üretirken diğer taraftan yanlı söylemlerin gelebileceği bütün yolları “yasak”larla kapatmaya çalıĢır. Sukûnetin sağlanmaya baĢlamasıyla birlikte topluma ayna tutan edebiyatçı devreye girer ve olaylar esnasındaki farklı söylemleri bir araya getirip sentezler. Bu açıdan bakıldığında edebi eserler, bu tür söylemlerin sentezidir denilebilir. Albert Camus'un “Veba” adlı romanı Ġkinci Dünya SavaĢı esnasında Cezayir‟in Oran bölgesinde bir anda ortaya çıkan veba salgınını ele alır. Anlatıdaki söylemler, bölgesel ya da evrensel diğer salgın dönemlerindeki söylemlerle paralellik gösterir. Bu çalıĢmada, Covid 19 pandemisi sürecinde üretilen bazı söylemlerin, yaklaĢık seksen yıl önceki salgın olayını anlatan romandaki söylemlerle ortak ve farklı yönlerini ele alan bir söylem analizi yapılacaktır


GiriĢ Söylem en genel tanımıyla bir durum ya da eylemin dilsel ya da yazınsal ifadesidir. Michael Foucault‟a göre söylem güçtür ve gücün pratiklerini haklı nedenlere dayandırarak yaymanın en etkili araçlarından biridir. (Faucault: 1987: Eagleton (2015:28)) Verici/söyleyen ve alıcı/algılayan-yorumlayan olmak üzere iki taraf arasında tesis edilen söylem tümüyle algısaldır yani söyleyenin algıya ne kadar etki edebildiği ya da alıcının nasıl algılayıp ne Ģekilde yorumladığı ile alakalıdır. Örneğin Covid-19 pandemisinin ilk olarak nerede ve nasıl baĢladığı konusunda adeta küresel bir söylem savaĢı yaĢandığını, ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin, salgının Çin'de baĢlayıp tüm dünyaya yayıldığı Ģeklindeki söylemlerine karĢılık Çin'in, salgını ABD‟li bilim adamlarının laboratuvarda üretip yaydıktan sonra Çin'e mal etmeye çalıĢtığı Ģeklindeki söylemleri kıyasıya çarpıĢmıĢ; herhangi bir somut delil olmadığı halde ABD yanlısı söylemin daha geniĢ kitlelere ulaĢan gücü sayesinde salgını yayma eylemi Çin'in üzerine kalmıĢtır. Söylem siyasi, sosyal, kültürel ekonomik vb. sosyal hayatın her alanı ile bağlantılıdır ve alanın miktarı kadar o alanlara ait söylem söz konusudur. Ayrıca söylenen Ģeyin içeriği kadar kimin söylediği, neye dayanarak söylediği, kime söylediği ve bu söylemle neyi amaçladığı Ģeklinde bir sistematik bütünü kapsar. (Van Dijk 2013: 117) Bu yüzden hemen ifade edilmelidir ki; bireylerin günlük diyaloglarında kullandıkları ifadeler söylem değildir. Bireyler söylem üretemez ama yukarıda sözü edilen sistematik düzene göre söylem üreten herhangi bir toplumsal yapının söylemlerini yaymaya hizmet ederler. (Megill, 2012: 408) Bu genellikle tabandan dedikodu Ģeklinde baĢlayıp komplo teorisine uzanan, algıya hükmederek ikna etme çabasından öteye gitmez. Söylem üretebilen mekanizmaların en önemli ayağı iktidardır. Ġktidarın söylemleri resmi söylemlerdir ve çoğunlukla bilimsel kaynaklara dayandırılır. Resmi söylemler düzenin devamına, halkın refahına ve kitlelere özellikle afet ve kaos durumlarında psikolojik bir rahatlık sağlamaya yöneliktir. (Faucault, 1993: 9-12) Belirtilen amaçlarla herhangi bir sosyal yapı tarafından yapılan söylemler resmi söylem niteliği taĢımasa da resmi söylemleridestekleme ve yayma amacı güder. Bununla birlikte her toplumsal yapı, resmi söylemlerin destekçisi olmayabilir. Dolayısıyla iktidarı zayıflatmaya, insanları psikolojik çöküntüye uğratıp galeyana getirerek, daha farklı bir kaos ortamı hazırlamak için yanlı söylemler de üretilir. Küresel salgınlarda bu durum her ülkenin kendi içinde olabildiği gibi uluslararası arenada da tam bir güç savaĢına dönüĢür. Albert Camus‟un Veba adlı romanı 1940‟lı yıllarda Cezayir‟in Oran kentinde gerçekte yaĢanmamıĢ bir veba salgınını konu eder. Yazarına Nobel Edebiyat Ödülü kazandıran ve dünyanın birçok diline çevrilen roman aslında II. Dünya SavaĢı'nda Nazilerin Fransa'yı iĢgal etmesi üzerine yaĢanan trajik olayların ironik bir eleĢtirisidir. Sembolik olarak veba salgınını seçmesi, romanın birkaç yerinde ifade edildiği gibi "salgınlar ve savaĢların aynı olduğu ve insanları aynı ölçüde etkilediği gerçeği yüzündendir. Oran kentinde hayatın rutin akıĢı, insanların meĢguliyetleri, yapmak istedikleri ya da yapmaktan hoĢlanmadıkları Ģeylerin genel olarak anlatıldığı ve her Ģeyin normal seyrinde devam ettiği birkaç sayfalık bir giriĢ bölümünün ardından olaylar, 16 Nisan sabahı Dr. Bernard Rieux'un, muayenehanesinin salonunda bir ölü fare görmesi ile baĢlar. Olayların ölü bir hayvan ile baĢlaması dikkat çekicidir. Zira Covid-19 salgınının da ölü bir yarasa ile baĢladığı bilinmektedir. Doktor Rieux, ölü fareyi ayağıyla bir kenara itip önemsemiyormuĢ gibi görünerek merdivenlerden iner. Ancak küçük de olsa kafasında bir Ģüphe oluĢmuĢtur. Romanda resmi bir sosyal yapı olan sağlık kurumunu temsil ettiğini söyleyebileceğimiz Rieux'un ilk tepkisi stabildir. ġüphe oluĢmuĢ olsa da, tek örnekle genellemeye gidilemeyeceği açıktır. Durumu kapıcıya haber verir. Covid-19 salgınının çıktığı zamanlar düĢünüldüğünde, kapıcının tepkisi oldukça dikkat çekici bir hal alır: "Apartmanda kesinlikle fare yoktur. Olsa olsa bu fare ölüsünü birileri dıĢarıdan getirip apartmana bırakmıĢtır." (Camus, 2013: 11) Kapıcının bu söyleminin dayanağı muhtemelen uzun zamandır apartmanın temizlik ve bakımı ile ilgilenirken bir fare ile karĢılaĢmamıĢ olmasıdır. Bu haklı bir gerekçe olabilir ancak "birileri dıĢarıdan getirmiĢ olmalı" ifadesi Covid-19' un nerede baĢladığı konusunda birbirini suçlayan iki büyük ülkenin söylemleriyle ĢaĢırtıcı bir Ģekilde paralellik gösterir. Doktor Rieux'un ilk fare ölüsünü gördüğü andaki Ģüphesi bir kaç gün sonra her yerde sayısız fare ölüsü olduğu yönündeki haberlerle iyice güçlenir. Birkaç gün içinde fare ölümleri katlanarak artar. 19 Nisan günü yani 4. gün fare ölümleri basına malzeme olur ve gazeteciler bu durumda belediyenin ne düĢündüğünü ve nasıl önlemler alacağı konusu üzerinde durur. Ancak belediyenin henüz hiçbir planı yoktur. Basının baskısıyla apar topar belediye meclisi toplanır ve her sabah Ģafakla birlikte farelerin toplanıp, birimdeki iki araçla çöp yakma merkezine götürülerek yakılması kararı alınır. (Camus, 2013: 16) Ölü fareler toplanmasına rağmen sayı her sabah misliyle artarak devam eder. 25 Nisan günü bir radyo ajansı resmi olmayan bir habere göre sadece o gün 6231 ölü fare toplandığını duyurur. Bu haber insanlar arasında endiĢeye neden olsa da hayat normal seyrinde devam eder. doğurabilir. Bu yüzden toplumsal bir çöküntü yerine toplumunun belli bir kesiminin feda edilmesi her zaman daha iyi bir alternatiftir. Dolayısıyla afet ve salgın dönemlerinde bölge ve yaĢ ayrımına yönelik söylemler her zaman olagelmiĢ bir gerçektir. Bölgesel salgınlarda ırk ve bölge ayrımına yönelik söylemler ağırlık kazanırken, küresel salgınlarda özellikle yaĢ ve cinsiyet ayrımı ön plana çıkar. Covid-19 salgının ilk zamanlarında yaĢ ayrımcılığına dayanan: "Virüs yaĢlıları etkiliyor" Ģeklindeki söyleminin bütün ülkelerden nasıl bir karĢılık gördüğünü hepimiz biliyoruz. Özellikle ABD, Ġtalya, Ġspanya gibi bazı ülkelerde tamamen olmasa da, söylemin büyük etkisiyle "yeterli ekipman yok" denilerek yaĢlı hastaların ölüme terk edildiğini, birçoğunun sağlık kuruluĢlarına alınmadığını ve çoğunun da bir köĢede tek baĢına öldüğünü biliyoruz. Aynı anda birkaç ülkenin aynı tepkiyi verdiği bu söylem, söylemin nasıl güç olduğunun ve zayıf olanın algısına hükmetmeye yönelik olduğunun bariz göstergesidir. YaĢlı nüfusun yoğun olduğu Avrupa ülkelerinin, çoktandır sırtında bir yük olarak gördüğü, bu sadece tüketen nüfustan kurtulmak için kasıtlı olarak üretildiği iddia edilen bu söyleme karĢılık Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, özellikle CumhurbaĢkanımızın süreci iyi okuyarak: YaĢlılarımız bizim baĢımızın tacıdır." Ģeklindeki bazı söylemleriyle belki de söylemin küreselleĢip bütün ülkelerde yaĢlı nüfusun ölüme terk edilmesinin önü kapatılmıĢtır. Ülkemizde gerek sağlık kuruluĢlarında gerekse karantina dönemlerinde evinde kalmak zorunda kalan yaĢlı insanların her sorunuyla birebir ilgilenen gerek resmi gerekse gönüllü timlerin kurulması, Batı orijinli söylemin yolunu kapatmıĢtır denilebilir. Nitekim söylemin iĢe yaramadığı görüldükten sonra can kayıplarının genç nüfusa da sirayet ettiği söylenerek bu söylemin ve algının geçerliliği büyük ölçüde etkisini kaybetmiĢtir. Doktor Rieux, Hekimler Odası BaĢkanı Dr. Richard‟ı arar. Biri 48 saatte, diğeri 3 günde aynı belirtilerle ölen iki vaka olduğunu öğrenir. Diğer doktorları da arar, neredeyse tamamı ölümle sonuçlanan toplam 20 civarında vaka olduğu sonucuna ulaĢır. Dr. Richard‟tan yeni hastaların tecrit edilmesini rica eder. (Camus, 2013: 27) Ancak Richard, valiliğin kararı olmadan bunu yapamayacağını söyler. BulaĢıcı olup olmadığının henüz kesinlik kazanmadığını belirtir. Valiliğin ya da resmi makamların henüz hiçbir talimatı yoktur. Ölümlerin artmaya baĢlamasıyla, valilik ve belediye ilk kez salgın olabileceği düĢüncesiyle konuya eğilir. Dr. Rieux'tan daha yaĢlı ve tecrübeli olan Dr. Castel, bunun kesinlikle bulaĢıcı bir salgın olduğunu ifade eder. Dr. Rieux tedbirli davranıp, tahlil sonuçlarını beklediğini söyleyince: "Benim tahlile ihtiyacım yok." der. "Mesleğinin bir bölümünü Çin'de yaptım ve 20 yıl önce Paris'te bir kaç vaka gördüm. Yalnız o vakalara hemen ad vermeyi göze alamadılar. Kamuoyu kutsaldır, ĢaĢkınlığa yer yoktur." (Camus, 2013: 31) Dr. Castel'in bu ifadesi aslında yukarıda bahsedilen "korku"nun bir anda toplumsal bir kaosa dönüĢmemesi için yetkililerin, bilerek ve kasten "ağırdan alıp" halkı, salgını kabullenmeye alıĢtırma çabası Ģeklinde yorumlanabilir. Covid-19 salgını sürecinde Ģahit olduğumuz gibi birçok ülkede, vaka ve ölüm sayıları iyice arttıktan sonra kamuoyuna duyurulmaya baĢlandı. Zaten bu süre içerisinde de halk, yanı baĢında aniden ölen kiĢileri görüp kendisinin de hedefte olduğunun bilincine vararak duruma alıĢmaya baĢlamıĢtı.Dr. Rieux ve Dr. Castel istiĢare ederken salgın ve veba ifadelerinde birleĢirler ancak ikisi de tedirgindir. Çünkü Dr. Castel'in dediğine göre: "Ilıman ülkelerde veba olmaz" algısı yerleĢtiği için kimse buna inanmayacaktır. Bu ifadeden hareketle, Covid-19 salgınının baĢlangıç aĢamasındaki; "Virüs sıcağa dayanamaz. Yaz aylarında biter... Ama sonbaharın sonunda, soğukların baĢlamasıyla birlikte ikinci dalga gelebilir..." türünden söylemlerin benzerliği oldukça dikkat çekicidir. Ancak anlatının ilerleyen bölümlerinde geçen: "Herkes korku içinde, sıcağın salgının yayılmasına yardım edeceğini düĢünüyordu." (Camus, 2013: 85) cümlesinden ve Oran kentindeki veba salgının soğukların etkin olduğu ġubat ayında bitmesinden hareketle yazarın, veba salgınının sıcak ya da soğuk havalarla ilgili olduğu düĢüncesinin bilimsel gerçeklikten uzak, yaygın bir toplumsal söylemden baĢka bir Ģey olmadığı mesajını vermek istediği anlaĢılır. Dr. Rieux olaya daha temkinli yaklaĢmaya çalıĢır. Hafızasını toplar, tarihin gördüğü otuz kadar büyük salgının, yaklaĢık yüz milyon kiĢinin ölümüyle sonuçlandığını düĢünür. (Camus, 2013: 32) Ġnsanların geçmiĢteki felaketlerin belgeleri dururken nasıl kayıtsız olabildiklerini sorgular. "Veba kelimesi artık ağızdan ağıza dolaĢıyordu. Yapılması gereken durumu kabullenmek ve uygun önlemleri almaktı. Eğer durursa her Ģey yoluna girecek, tersi durumda ise önceden önlem alma olanağı bulunmuyorsa, onun ne olduğu öğrenilecekti." (Camus, 2013: 34) ifadesi bu acziyetin boyutunun göstergesidir. "Ġnsan ölümlerinin baĢladığı ilk 48 saatte 11 ölüm vakası" vardır. (Camus, 2013: 36) Ertesi gün Dr. Rieux'un ısrarıyla kente bir Sağlık Kurulu çağrılır. Hekimler Odası BaĢkanı Dr. Richard: "Halkın endiĢelendiği doğru. Üstelik dedikodular da her Ģeyi abartır. Vali Bey, eğer istiyorsanız bu iĢi sessizce yapalım dedi. Zaten bunun yanlıĢ alarm olduğuna inanıyor." (Camus, 2013: 40) diyerek, yetkililerin hala halkı korkutup galeyana getirmemek için son derece tedbirli davrandıklarını belirtir. Ancak Dr. Rieux ve Dr. Castel kendi aralarındaki konuĢmalarında salgını önlemek için bir serum (aĢı) dan bahsetmeye baĢlarlar. Bu durumda ikisi de olayın vahametinin farkındadır ancak herhangi bir resmi söylem olmadan bu gerçeği dile getirmenin doğuracağı olumsuz sonuçlardan korkuyorlar denilebilir. Sağlık Kurulu'nun bu aĢamada yaptığı Ģey; hangi önlemlerin alınması gerektiğinin uygun olacağı kararını alması olur. (Camus, 2013: 40) Kurul toplantısında yaĢlı Doktor Castel, bunun veba olduğunu çok iyi bildiğini ancak bunu resmi olarak tanımanın acımasız önlemler almayı zorunlu kılacağını belirtir. (Camus, 2013: 40) Aslında resmi makamlar da dahil herkes, durumu çok iyi bilmektedir ancak "bunu resmi olarak tanımanın acımasız önlemler almayı zorunlu kılacağı" gerçeği, yetkililerin ya da kurumların karar mekanizmalarını durdurma noktasında yavaĢlatmaktadır. Bu aĢamada Covid-19 salgını sürecinde bazı ülkelerde hem "önceden gereksiz malumat" veren hem de karar vermede yavaĢ davrandığı için "günah keçisi" ilan edilen birçok yetkilinin istifa etmek zorunda kaldığını ya da görevinden el çektirildiğini hatırlayalım. Tam da bu aĢamada muhtemelen zaman kazanmak adına "genetiği değiĢtirilmiĢ virüs" söyleminin devreye girdiğini görürüz. Dr. Rieux'un ifadesiyle: "Tam olarak bir Ģey söylemekgerekirse, mikrobun bazı özgül değiĢimlerinin geleneksel tanıma uymadığını söylemek gerekir..." (Camus, 2013: 41) Covid-19 salgını sürecinde çok sık duyduğumuz bu "tıpkı" ifadeyi Ģu Ģekilde yorumlamak mümkündür. Evet, insanları öldüren bir salgın var ancak bu önceki salgınlara benzemiyor. Bazı önlemler alınıyor, herkes üzerine düĢen görevi yapmaya çalıĢıyor ama virüs değiĢime uğradığı için alınacak önlemlerin süresi de uzuyor. ĠĢin aslı ise romanda da ifade edildiği gibi bu noktada vebanın resmen tanınması için hem kuruldaki doktorların hem de valinin, sorumluluğu bir diğerine yüklemeye çalıĢması ve hiçbirinin sorumluluk almak istememesidir. Sorumluluk bilinci ve hizmet aĢkıyla çalıĢan Dr. Rieux gibi bazı sağduyulu uzmanların yoğun çabaları neticesinde artık durumu kabullenip bir Ģeyler yapmak gerektiği sonucuna varılır. Dr. Rieux'un, kurulda söylediği: "Bir virüs üç gün içinde bir dalağı büyütebiliyor, bağırsak boğumlarını bir portakal büyüklüğüne ve lapa kıvamına dönüĢtürebiliyorsa hiç tereddüte yol açmaz. Hastalığın yayılması durdurulmazsa iki ay dolmadan kentin yarısını öldürebilir. Önemli olan bunun adının ne olduğu değil, kentin yarısının öldürmesine engel olmanız." (Camus, 2013: 41) cümleleri etkili olur. Dr. Richard ise hiç bir Ģeyin kötü yanını görmemek gerektiğini, zaten salgının da kanıtlanmadığını söylemektedir. Gerekçesi ise kendi hastalarının yakınlarının hala sağlıklı olmasıdır. Dr. Rieux: "Elbette salgın kesin değil yoksa sonsuza doğru matematiksel artıĢ ve yıldırım hızını andıran bir nüfus azalması olurdu. Söz konusu olan, önlem almak." (Camus, 2013: 41) diyerek Sağlık Kurulu'nu ve valiyi ikna etmeyi baĢarır. Toplantının ertesi günü valilik, kentin bazı noktalarına bilgilendirici broĢürler astırır. Anlatıcıya göre bu durum yöneticilerin vaziyeti tam olarak değerlendirmeden, halkı telaĢlandırmama gayretiyle alelacele yapılan bir giriĢimdir. ĠĢin ciddiyetinden ve alınması gereken ciddi tedbirlerden çok uzaktır. "Ġlanda, henüz bulaĢıcı olup olmadığı bilinmeyen birkaç tehlikeli ateĢ vakasının Oran kentinde görüldüğü belirtiliyordu. Duyuruda ayrıca kanalizasyonlara zehirli gaz vererek farelerle mücadele, su dağıtım Ģebekelerinde sıkı denetim gibi genel önlemlerle üst düzey kiĢisel temizlik tavsiye ediliyor ve bitli olanlar belediye dispanserlerinde davet ediliyordu. Virüslü hastaların özel odalarda tecrit edileceği ve hasta yakınlarının buna uymak zorunda olduğu, sağlık konusunda herkesin üst düzeyde bireysel çaba göstermesi tavsiye ediliyordu." (Camus, 2013: 43) Dr. Rieux bir yandan resmi makamlarla alınması gereken önlemler konusunda mücadele verirken diğer taraftan hastaları iyileĢtirmeye yönelik çözümler üzerinde çalıĢmaktadır. Dr. Castel'le, serumun iĢe yarayıp yaramayacağı konusundaki bir konuĢmalarında Dr. Castel: "Bu hayvanların hep değiĢik bir havası var gibidir ama temelde aynı Ģeydir." deyince Dr. Rieux: "Bunu varsayıyorsunuz en azından. Aslında bu konuda hiçbir Ģey bilmiyoruz." der. Dr. Castel: "Tabii ki varsayıyorum ama herkes aynı durumda." (Camus, 2013: 46) diye cevap verir. Dr. Castel'in bu ifadesi de, salgın karĢısında insanların ne kadar savunmasız ve bilgisiz olduğunu gösterir niteliktedir. Vaka ve ölü sayılarının artması üzerine valilik, genel hükümetin talimatıyla kentte bazı önlemler alır. (Camus, 2013: 50) Bu önlemlerin neredeyse tamamı Covid-19 sürecinde alınanların aynısıdır. Ġlkönce kısmi karantina, hastaların tecrit edilmesi, kente giriĢ çıkıĢların yasaklanması, virüs taĢıması riskine binaen mektuplaĢma hizmetlerinin durdurulması, telefon kulübelerinde telefon görüĢmelerinin önce tamamen yasaklanması ancak özel durumlardan dolayı sadece resmi makamlardan izin almak suretiyle görüĢme yapılabilmesi gibi uygulamalar getirilir. Buna karĢılık cafe, restoran, sinema toplu taĢıma araçları gibi insanların yoğun olarak bir araya geldiği yerlerde herhangi bir kısıtlamaya gidilmesi ya da sokağa çıkma yasağı uygulanması, tıpkı günümüzde olduğu gibi Oran kentinde de ölü sayısının hızla artmasından sonra olur. Dr. Rieux'un çabaları ve ısrarları ile sahra hastaneleri yapılır, metruk binalar ve okullar hastaların tecrit ve tedavi edilmesi amacına hizmet için kullanılmaya baĢlar. (Camus, 2013: 68) Hastalığın teĢhisi için kiĢinin ateĢinin yüksek çıkması hastaneye kaldırmak için yeterli sebep olarak görülür. Virüs taĢıdığı tespit edilenler polis müdahalesiyle hatta gerekirse silah zoruyla alınıp hastanelere götürülür. (Camus, 2013: 68) Bütün önlemlere rağmen vaka ve ölü sayısı hızla artmaktadır: "3. hafta vebadan ölenlerin sayısı 302 idi. 5. hafta 320, 6. hafta 345 ölü." (Camus, 2013: 60) Bu sayıların vebadan mı yoksa normal ölüm mü olduğu daha önceki normal ölüm sayıları tam olarak bilinmediği için net bir istatistik yoktur. Bundan dolayı her ölüm veba gibi algılanmaktadır. Ancak bu algı günümüz salgınında da olduğu gibi bir takım spekülasyonlara neden olur. Rutin olarak belirli sürelerde ve belirli sayıda kazılan mezarlar, vebadan dolayı kitlesel ölümlerin gerçekleĢtiği söylemlerini de beraberinde getirir. (Camus, 2013: 60) Vaka ve ölü sayısının giderek artması, özgürlüğü kısıtlanan ve hastanelere ya da evlere hapsolmak zorunda kalan insanların psikolojisini alt üst etmeye baĢlayınca "tahrip" amaçlı yanlı söylemler de giderek artmaya baĢlar. Bu aĢamada insanların psikolojisini daha derinden etkileyen bu tür söylemlerin en tehlikelisi, kıyamet senaryolarını gündeme getiren söylemlerdir. Covid-19 sürecinde de yaĢadığımız gibi "Dünyaya yaklaĢan devasa bir göktaĢının, insanlığın sonunu getirebileceği"ne yönelik söylemlerin bazı kesimlerde nasıl karĢılık bulduğuna ve bazı insanların gerçekten kıyamet kopacakmıĢ gibi davrandıklarına Ģahit olduk. Küresel bir afet ya da kıyamet söylemlerini üretenlerin "kaostan nemalanmak" amacı güden kesimler olduğu muhakkaktır. Romanda bu kesimler, Cottard adlı kahramanla sembolize edilir. Psikolojik sorunları olan ve her fırsatta intihar giriĢiminde bulunan bu adam aynı zamanda polis nazarında da sürekli takip altında tutulması gereken sakıncalı bir tiptir. Cottard'ı içinde bulunduğu keĢmekeĢten kurtarabilecek tek Ģey, kentin hatta tüm dünyanın, kendisini rahat bırakacak daha büyük baĢka bir sorunla uğraĢmasıdır. Dolayısıyla kaos ortamı Cottard için en güvenli ortamdır. Dr. Rieux'la bir konuĢmasında: "Bize asıl gereken büyük bir deprem. Dünyanın sonunu getirecek gerçek bir deprem..." ifadesini kullanır. (Camus, 2013: 48) Nitekim birçok Ģey onun istediği gibi olur ve salgın süreci boyunca gıda stokları ve karaborsacılık yaparak büyük bir rant elde eder. Ġlerleyen bölümlerde kendisine nasıl olduğu sorulduğunda, verdiği cevap oldukça manidardır: "Benim için açık ve net olan bir Ģey vardır: o da veba ile iç içe yaĢadığımdan bu yana kendimi daha iyi hissediyor olmam." (Camus, 2013: 120)Spekülatif söylemlerin bu aĢamada ne kadar etkili olduğunun baĢka bir örneği, henüz sokağa çıkma yasağının olmadığı ve insanların cafeleri ve barları doldurduğu dönemde bir cafenin giriĢine asılan "Temiz Ģarap, mikrobu öldürür." (Camus, 2013: 61) yazısıyla, günümüz salgınında da Ģahit olduğumuz gibi alkolün virüsü öldüreceği algısı iyice güçlendi ve insanlar su gibi Ģarap içmeye baĢladı. Virüsü öldüreceği inancıyla saf alkol içerek hayatının kaybeden insanların hiç de küçümsenmeyecek sayıda olduğunu hatırlayalım. Ekonomik açıdan bakıldığında tüm salgın dönemlerinde durum hemen hemen aynıdır. Stokçular ve rantçılar büyük miktarda paralar kazanırken esnafın büyük çoğunluğu genellikle büyük maddi zarara uğrarlar. Romanda geçen ifade de; "insanlar salgının ne kadar süreceği hakkında öngörülerde bulunurken, örneğin esnaflar; günlük-aylık zararımız Ģu kadar... ġu kadar sürerse, Ģu kadar zararımız olacak türünden hesaplamalar yaparlar. (Camus, 2013: 56) Kente giriĢ çıkıĢlar yasak olduğu için gelen gemiler limanda karantinaya alınmakta yük vagonları garlarda bekletilmekte ve balıkçı tekneleri çalıĢmadığı için kentte ticaret neredeyse durma noktasına gelmiĢtir. Otellerin boĢalması, tatilcilerin yasaktan dolayı kente alınmaması yüzünden turizm daha önce görülmemiĢ Ģekilde bir yıkım yaĢamaktadır. Film çekimleri durduğu için bu büyük zarardan film Ģirketleri de nasibini almıĢ, ellerindeki filmleri değiĢ tokuĢ ederek film sektörünün devam etmesini sağlamıĢlardır. (Camus, 2013: 61) Salgının ilk iki ayı içerisinde katlanarak artan vaka ve ölü sayısının da etkisiyle, alıĢkanlıkları sınırlandırılan ve çıkarları engellenen insanların öfkesi iyice kabarmaya baĢlamıĢtır. Bu insanlar açısından yapılabilecek tek Ģey, yönetimi yetersizlikle suçlamaktır. (Camus, 2013: 60) Cottard gibi bazıları, fırsattan istifade, gıda stokları yapıp, zengin olma hayalleri kurarken, psikolojik bozukluğu olan ya da salgının etkisiyle psikolojik çöküntü yaĢayan bazı insanlar, sokak ortasında kasten sarılarak, öperek ya da tükürerek baĢkalarına virüs bulaĢtırmaya çalıĢır (Camus, 2013: 62) Ki, bu durumun aynısına günümüz salgınında da Ģahit olduk. Salgın ve afet dönemlerinde insanları motive edip psikolojik çöküntüye engel olmak için belki de en ciddi sorumluluk dini kuruluĢların üzerindedir. Durumun giderek ciddileĢtiğini gören rahip Paneloux önderliğinde, papazlar ve rahipler ateĢli vaazlar günlük ve haftalık ortak dua ayinleri düzenleyerek veba ile savaĢmaya karar verirler. Beklendiği gibi bu vaazlara ve dua ayinlerine normal zamanlardan çok daha kalabalık halk kitlesi katılır. Bu onların dindar olduğundan ya da hidayete erdiğinden değil afet zamanlarındaki korkunun ön plana çıkmasından olsa gerektir. Bazıları da gerçekten inanarak ve ümit ederek katılmıĢtır. (Camus, 2013: 70) Bu aĢamada, çok iyi bilindiği üzere, bu tür salgınların, Allah'ın gazabı olduğu Ģeklindeki söylemler her zaman ön plandadır. Nitekim Rahip Peneloux, ateĢli vaazına doğrudan Ģu ifadeyle baĢlar: “KardeĢlerim, felaketin içindesiniz, kardeĢlerim bunu hak ettiniz” (Camus, 2013: 71) Vaaz, yeryüzünde kötülüklerin ve günahların artması sebebiyle, insanlık tarihinin her döneminde olduğu gibi Tanrı'nın böyle bir afetle insanları cezalandırdığı; bu durumda her bireyin kendini tekrar sorgulayıp, kötülüklerden sıyrılması ve her Ģeyi bir yana bırakıp mutlak surette Tanrı'ya itaat etmesi gerektiği Ģeklinde devam eder. Bu sürecin sonunda iyilerin mutlaka kazanacağı, kötülerin de daha ağır cezalarla cezalandırılacağı ifade edilir. Din adamlarının bu tür giriĢimleri çoğunlukla iĢe yarar ancak bazıları için durumu daha da kötüleĢtirebilir. Çünkü zaten amansız bir salgınla insanüstü bir mücadele verirken bir de Allah'ın gazabıyla yüzleĢmek her insanın kaldırabileceği bir yük değildir. Dolayısıyla bu tür dini söylemler çoğunlukla afet zamanlarında merhamet ve Ģefkat bekleyen insanların gazapla korkutulması neticesinde, dinden uzaklaĢma ve hayal kırıklığından dolayı "Tanrı'ya karĢı bir soğukluk"a sebep olabilir. Romanın kahramanlarından biri olan Tarrou, Antik Çinliler'in bu gibi durumlarda veba tanrısına tef çaldıklarını, gerçekte ise çalınan bu tef ayinlerinin mi yoksa önlemlerin mi etkili olduğunu bilmenin mümkün olmadığını belirten bir not düĢmüĢtür kendi kayıtlarına. (Camus, 2013: 71) Anlatıcının bu kaydı özellikle belirtmesinden hareketle; salgınları yenmek için ne dua tek baĢına iĢe yarar ne de tıbbi önlemler; ancak ikisi bir arada olursa etkili olur, Ģeklinde bir çıkarımda bulunmak mümkündür. Romanda dikkat çeken en önemli tarihi bilgilerden biri Altın Efsane'de geçen; Kral Humbert zamanında, Lombardiya'da yaĢanan bir veba salgınında, vebanın özellikle Roma'yı kasıp kavurduğu ve hayatta kalanların ölüleri gömmeye yetiĢemediği meselesinden bahsedilir (Camus, 2013:72) ki bu bilgi, Covid-19 salgınında Roma'nın yaĢadığı zor günlere Ģahit olduğumuz için daha anlamlı bir hal alır. Aynı doğrultuda, tarihteki salgınların büyük bir çoğunluğunun hemen hemen aynı bölgelerde daha ağır geçmesi, coğrafi konumdan ve iklim yapısından dolayı mı yoksa etnik ya da dini veya baĢka bir bilinmeyen özelliğinden mi kaynaklanıyor olabileceği sorusunu akıllara getirir. Dini ve ideolojik söylemler bağlamında diğer bir ilginç nokta ise; bir yandan bu tür salgınların Tanrı'nın gazabı olduğu söylenirken, diğer yandan bu tür salgınları aslında Tanrı'nın bağıĢlayıcılığı ve merhametinin bir göstergesi olarak gören toplulukların da varlığından söz edilmesidir. Rahip Peneloux, vaazında: "Çok uzun zaman önce, Hıristiyan HabeĢler vebayı, sonsuzluğa ulaĢmak için ilahî kaynaklı, etkili bir yol olarak görüyorlardı. Buna yakalanmamıĢ olanlar kesinlikle ölmek için vebalı örtülere sarınıyorlardı." ifadelerini kullanır. Ancak hemen peĢinden, böyle bir davranıĢın kibir ölçüsünde gereksiz bir sabırsızlık olduğunu ve "Tanrı'dan aceleci olmayıp, takdirini beklemenin daha uygun olacağını söyler. (Camus, 2013:74) Romanda veba salgını Oran kentinde yaklaĢık sekiz ay sürer. Dr. Rieux, eĢi de dahil birçok yakınını ve dostunu vebaya kurban verir. Salgını önleyici serumu geliĢtiren Dr. Castel, salgının kayıtlarını tutan tarihçi-gazeteci Tarrou, rahip Peneloux gibi binlerce insan vebadan dolayı ölür. Salgının seyri dönem dönem iniĢ çıkıĢlar gösterse de aylarca kenti kasıp kavurur. Tıpkı günümüzde olduğu gibi alınması gereken bütün tedbirler alınır. Ne var ki bu tedbirler aĢama aĢama ve çoğunlukla da iĢ iĢten geçtikten sonra alındığından, ya da zamanlama hatalarından dolayı salgının önü bir türlü alınamaz. Kente giriĢ çıkıĢların yasaklanması, kamu kurumlarının tatil edilmesi, toplu ulaĢım araçlarının hizmetlerinin durdurulması, topluca gidilen yerlerin kapatılması ve en önemlisi sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi gibi uygulamalar salgını önlemeye yönelik önemli tedbirler olsa da, her uygulamadan sonra salgının daha da arttığı görülür. Belki de yapılması gereken tek Ģey, sonradan alınan tedbirlerin henüz baĢlangıç aĢamasındayken hepsinin bir anda alınmasıdır. Ne daha önceki vakalarda ne romanda anlatılan vakada ne de günümüzdeki salgında uygulanamayan bu topyekün tedbirin iĢe yarayıp yaramayacağını öğrenmek mümkün olmayacaktır. Dr. Castel'in ilk serumu geliĢtirdikten sonra beklediği sonucu vermediği için daha sonraları yaptığı, iyileĢen hastalardan kan alıp hasta kiĢilere nakletmesi daha iyi sonuçlar verir. (Camus, 2013:100) Bu durum, günümüzde uygulanan plazma tedavisinin aslında çok eski bir uygulama olduğunu gösterir. Ne var ki, günümüz salgını bağlamında ciddi bir tedirginlik kaynağı olan; iyileĢen hastaların, tekrar hastalığa yakalanıp yakalanmayacağı konusu da romanda anlatılan önemli bir konudur ve tedavi edilen bazı hastalar, belli bir süre sonra tekrar hastalığa yakalanmakta ve bu durum çoğunlukla ölümle sonuçlanmaktadır. Romanın sonunda bir ġubat sabahı halk, vebanın geldiği gibi gittiğini ilan eden zafer kutlamaları yapmaya baĢlar. Ancak anlatının son paragrafı vebanın hiç bir zaman yok olmayacağını ve insanlık için her zaman büyük bir bela olarak var olacağını gözler önüne serer: "Gerçekten de, kentten yükselen sarhoĢluk çığlıklarını dinlerken Rieux bu hafifleme duygusunun hep tehdit altında olduğunu düĢünüyordu. Çünkü bu neĢe içindeki kalabalığın, kitaplardan da öğrenilebileceği gibi, veba mikrobunun hiçbir zaman ölmediği ya da yok olmadığından, yıllarca mobilyalarda ve çamaĢırlarda uykuya daldığından, odalarda, mahzenlerde, sandıklarda, mendillerde ve kâğıtlarda beklediğinden ve belki bir gün, insanların bir mutsuzluk yaĢaması ya da bir Ģeyler öğrenmesi için vebanın kendi farelerini uyandırıp mutlu bir kente ölmeye yollayabileceğinden haberi olmadığını biliyordu Rieux." (Camus, 2013:226) Sonuç olarak, veba salgınları bağlamında belki de bugüne kadar yazılan en gerçekçi eser olan bu romanın neredeyse her bir cümlesi, günümüz Covid-19 salgınını düĢündüren ifade ve yorumlar barındırır. Romanı çok daha detaylı bir Ģekilde ve farklı açılardan okumak mümkündür. Bu açıdan düĢünüldüğünde anlatılan konu tıbbi bir konu olsa bile genel bir öngörü için sadece tıbbi bilgiler yeterli olmayacağı; o tıbbi olayın geçmiĢini barındıran tarih ve onu titiz bir analize tabi tutup yorumlayan edebiyatın yardımına da ihtiyaç duyulabileceği görülür. Romanda geçen; "Tarihte, yaklaĢık yüz milyon kiĢinin ölümüyle sonuçlanan otuz kadar büyük vaka" ifadesinin, anlatının vaka tarihi olan 1940'lı yıllara kadar olan zaman dilimini kapsadığına dikkat edelim. Yazar, romanını yazarken elbette geçmiĢteki salgın vakalarında salgının oluĢma ve yayılma süreci, yetkililerin salgını önlemeye yönelik tedbirleri ve halkın bu süreçte fiziksel ve ruhsal olarak yaĢadıklarını göz önüne almıĢ her dönemdeki söylemleri iyice analiz ederek gerçekçi bir anlatı üslubuna ulaĢmıĢtır. Daha önce hiç yaĢanmayan bir Ģeyin anlatılması mümkün olsa da gerçekliğinin derecesi üst düzeyde olması beklenemez. Demek ki anlatıcı Oran kentindeki salgın sürecinde yaĢananları anlatırken geçmiĢteki salgınlarda da aĢağı yukarı aynı Ģeylerin yaĢanmıĢ olduğunu dile getirmektedir. Yani hemen anlaĢılacağı üzere, o tarihe kadar salgınla ilgili çok fazla Ģey değiĢmemiĢtir, demek mümkündür. Üstelik o tarihten günümüze kadar çok daha fazla kiĢinin ölümüne neden olan daha ciddi salgınların yaĢandığı da bilinmektedir. Kolera, Ebola, Sars, Mers, HIV vb. virüsler de oldukça yıkıcı salgınlar olarak tarihe geçmiĢ, edebi eserlere yansıyan kolera, ebola gibi salgınlarda da, tıpkı Oran kentindeki salgın döneminde olduğu gibi hem yetkililerin hemde halkın salgın karĢısındaki acizlikleri gözler önüne serilmiĢtir. Günümüzde yaĢanan Covid19 salgınında da, bir yandan insanlık sanki ilk kez bir veba salgınıyla karĢılaĢıyormuĢ gibi bir acziyet baĢ gösterirken, diğer taraftan da sadece daha önceki salgın dönemlerinde uygulanan teorilerin ve uygulamaların taklidinden öteye gidilememiĢtir. Bu durumda, “konunun uzmanı olmayan bir yazar, salgının nasıl baĢladığını, sürecin nasıl devam ettiğini, halkın ve resmi makamların neler yaptıkları ve neler yapabileceklerini önceden kestirebiliyorsa; iĢin uzmanlarının, sürecin nasıl iĢleyeceğini çok daha iyi biliyor olmaları gerekir” algısının uzun süre, çok farklı söylemleri ve komplo teorilerini beraberinde getireceği açıktır. Resmi söylemlerin tüm iyimserliğine rağmen ağırlıklı spekülatif söylem, salgının yıllarca süreceği Ģeklindedir. Üç-beĢ hatta on yıl süreceği Ģeklindeki söylemlerle her gün karĢılaĢmaktayız. Bu tip söylemlerin ne maksatla ve kimler tarafından üretildiği de bellidir. Cottard‟ın: "Benim için açık ve net olan bir Ģey vardır: o da veba ile iç içe yaĢadığımdan bu yana kendimi daha iyi hissediyor olmam." (Camus, 2013: 120) ifadesinde olduğu gibi afet ve kaos durumlarının olabildiğince uzamasını isteyen bireyler, toplumlar hatta ülkeler her zaman olacaktır. Bu bağlamda dile getirilen en ürkütücü komplo teorisi; belki de Ģu anda bütün insanlığın, tüm dünyayı kapsayan dev bir film platosunda yıllardır çöküĢ içinde olan küresel film sektörü için tek umut kabilinde olan dev bir film projesine hizmet ettiği Ģeklindedir. Ya da belki de bütün bu senaryolara rağmen, tıpkı Oran kentinde olduğu gibi virüs bir ġubat sabahı ansızın geri çekilecek, hayat normal seyrine tekrar dönecektir.

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0